Haluk Tarcan'ın bildirdiğine göre, İstanbul şehri M.Ö. 6000 yıllarından itibaren Türklerin etki sahasındadır. Hatta M.Ö. 516 yılında Ürün Beg adlı bir Türk, İstanbul tahtına oturmuştur. İstanbul'un ilk adı "Oy Urum Atın Oyoğ" şeklindedir. İstanbul kelimesi ise yine İstanbul'un Türkçe adlarından "Astan Bolıq" kökenine dayanmaktadır.
Sanıyoruz şuradan başlamak gerek: M.Ö. 6000 yıllarında Türkler henüz tarih sahnesine çıkmamışlardır. Temkinli davranırmış gibi gözüküp Ön-Türk demek, sonra da Ön-Türk kavramını Türk kavramına eşitlemek, ancak bir çeşit fırsatçılık olarak görülebilir. Kağnı nasıl otomobil değilse, Ön-Türk de öylece Türk değildir.
Diğer taraftan, Haluk Tarcan'ın önerdiği "Oy Urum Atın Oyoğ" adı, "oyoğ" kelimesi ile Türkçe kurallarının dışına çıkmaktadır. Tarcan ve Mirşan'ın milattan önce kurulduğunu iddia ettikleri ve aslında M.S. 6. yy'da kurulan Türk (Göktürk, Kök Türük) devletinin yazılı kaynaklarından ve Türkçenin diğer eski kaynaklarından gördüğümüz kadarıyla, Eski Türkçede ilk heceden sonra yuvarlak ünlü bulunmaz. Bunun istisnası ancak tartışma konusu olan ve muhtemelen Türkçe kökenli olmayan birkaç sözcüktür.
Tarcan'ın "o" ile ilgili problemleri, İstanbul'a verdiği bir diğer isim olan "Astan Bolıq"ta da görülmektedir. Türkçede şehir kelimesinin karşılığı "bolıq" değil, "balıq"tır.
"Balık" kelimesine birçok yerde rastlamak mümkün. Biz Köl Tigin yazıtından bir örnek vereceğiz:
KT-D12:
Kelime "bolık" olsa idi, aşağıdaki şekilde yazılması gerekecekti:
Zira /o/ sesi, ilk hecede ise yazıda yer alır, ilk hecede yazılmayan ses /a/ ve /e/ sesleridir.
"Astan Bolıq"ın sorunlu kısmı bolıq'tan ibaret değil. Sayın Tarcan Astan'ın, "as+kan" şeklinde oluştuğunu, bunun zamanla "astan" hâline geldiğini ve "cennette asılı olan" anlamını taşıdığını belirtmektedir.
Evvela, "as" kelimesi burada as- fiiliyle mi ilgili, cennetle mi ilgili, Tarcan buna karar vermelidir. Ortada yalnızca bir "as" geçmekte fakat Tarcan burada hem asılı olmak anlamını hem de cennet anlamını çıkarmaktadır.
As- fiilinin zaten cennetle alakalı olduğu gibi tamamen mesnetsiz bir bilgiyi doğru kabul etsek bile, as+kan, asılı değil, "asan", "asma işini yapan" anlamına gelecektir.
Son olarak, bunu göz ardı etsek bile, "askan"ın "astan"a dönüşmesi olacak iş değildir. Türkçede birçok ses değişimi vardır, kelime ortasındaki "k"nın "t"ye dönüşmesi bunlardan biri değildir.
Bütün bunlar için Tarcan'ın verdiği kaynak Şine Usu yazıtıdır. Şine Usu yazıtı, M.S. 759-760 yıllarına aittir ve Bayan Çur (Bayan Çor, Moyunçur) Kağan tarafından diktirilmiştir. Taş yazıt geleneğine uygun olarak kendi dönemini anlatmak amacını taşır. Yazıttaki bilgiler arasında "Ürün Beg" diye birinin İstanbul tahtına oturması geçmez. Zaten İstanbul tahtındaki değişikliğin Moğolistan'da dikilen bir yazıta işlenmesi, beklenecek bir hadise de değildir.
Netice itibariyle, Tarcan'ın İstanbul hakkında öne sürdüğü ve bu yazıda değerlendirdiğimiz iddiaların tamamı mesnetsiz ve yanlıştır. Sayın Tarcan Asya Türkçelerini bilmediğini ve bu konuda Kazım Mirşan'dan beslendiğini söylemektedir. Eğer bununla yetinmeyip biraz Eski Uygur Türkçesi çalışmaya gayret etse idi, bu iddialarında şüphesiz ısrarcı olmazdı. Fakat o, dünyanın birçok yerinde ortak olan kullanılan bazı simgelere hangi sebeple verildiği bilinmeyen bazı sesler vasıtasıyla kayıp kıtalardan, bilinmeyen imparatorlardan bahsetmeyi uygun buluyor. Ne diyelim, kolay gelsin.
Haluk Tarcan Karadeniz Tv'de sorularınızı sorun!