Rusya'da 1916 İsyanları

Gönderen Açuk Bitig , 21 Ağustos 2011 Pazar 18:31

Rusya’nın Asya’da sürdürdüğü kolonizasyon çalışmaları olarak da ele alınabilecek olan Türkistan’ın işgali, sonrasındaki süreçte birçok isyana sebep olmuştur. Bu isyanlar bazen siyasi, bazen kültürel, bazı zamanlarda ise ekonomik nedenlerden kaynaklanmıştır. Bolşevik Devrimine kadar geçen süre içerisinde, Petro’nun şekillendirdiği Asya’da hâkimiyet projesini takip eden Rusya, sanayi devriminden sonra bölgedeki politikaları ile isyanların çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Söz konusu isyanlar içinde en geniş bölgeye yayılan ve en büyük etkiyi yaratan isyanlar, 1916 yılında başlayan isyanlardır. Neredeyse bütün Batı Türkistan coğrafyasını kapsayan bu isyanlar, Rusya Türklerinin Çarlık politikalarına karşı geliştirdiği tepkilerin en şiddetlisidir.

1916 isyanları, bu çalışma içerisinde siyasi gelişimi ile, neticeleri ile ve en önemlisi, ekonomik sebepleri ile incelenecektir.

SSCB dönemine kadar İç Asya Türkleri ile Ruslar arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası olan 1916 isyanlarını anlayabilmek için, öncelikle Rusya’nın bölgeyi ele geçirişini ve bu dönemden sonra sürdürdüğü bazı politikaları incelemekte fayda vardır.






A. TÜRKİSTAN’IN RUS HÂKİMİYETİNE GİRİŞİ
Çar I. Petro, Rus modernleşmesinin öncülerinden olduğu gibi, yüzyıllar boyu sürdürülecek olan Rus dış politikasının da mimarı olarak kabul edilmektedir. Rus Çarlığının İç Asya’ya yayılma politikaları da, esasen daha eski tarihlerde başlamış olsa da ancak Petro ile birlikte sistemleştirilebilmiş ve bir plana tabi kılınabilmiştir.


Petro, batıda İsveç’le ve güneyde Osmanlı ile girdiği mücadelelerde olduğu gibi, Orta Asya-Türkistan mücadelelerinde de tek amacını topraklarını genişletmek olarak belirlememiştir ve yayılma politikalarını iktisadi ve diplomatik gayelerle de desteklemiştir. Rusya’nın Türkistan topraklarında kurmaya çalıştığı hâkimiyet, elde etmek istediği bu hâkimiyet sahası üzerinden daha büyük politikalara ulaşmasına da olanak sağlayacak bir adım olarak tasarlanmıştır.


Bu bağlamda, Rusya’nın hem iktisadi kalkınma amacı ile hem de siyasi rakipleri karşısında sömürgecilik yarışında rakiplerine engel olabilmek maksadı ile gözünü diktiği topraklardan biri de Hindistan’dı. Rus siyasetini bütünüyle yeniden tasarlayan I. Petro, Hindistan’a ulaşmanın yollarını da aramıştır. Bu amaçla, Ceyhun nehrinin Hazar’a akışının sağlanması gibi projeler dahi Rus siyaset gündeminde yer edinmiştir. Hazar ile bağlanacak Ceyhun nehri üzerinden gemilerle Hindistan’a ulaşmak, Petro’nun planlarından biridir.[1] Yine, İran ile girilen savaşlarda esas gayenin İran üzerinden Hindistan’a ulaşmak olduğu Petro’nun çağdaşları tarafından dahi dile getirilmiştir.[2] Hindistan’a ulaşan yolların öğrenilmesi için tüccarların bilgisinden de faydalanılmıştır.


Her durumda, Petro’nun Hindistan’a ulaşma hayali İç Asya topraklarından geçmekte idi ve bu nedenle İç Asya’nın Rus hâkimiyet sahası içerisinde bulunması gerekiyordu.


Hindistan’a ulaşmak gayesi haricinde, Türkistan topraklarının zenginliklerinden faydalanmak da Rusya için başlı başına bir amaç teşkil etmekteydi. Petro bu amaçla emri altındaki yetkililere Türkistan topraklarında altın aranmasını da emretmiştir.


Çar I. Petro, Asya siyaseti için önemli rol oynayan Türkistan topraklarını, anılan sebeplerle Rus egemenliği altına almak istemiştir. Bu nedenle, öncelikli olarak Hive Hanlığının ve onunla birlikte Buhara Hanlığının Rus iktidarı altında bulunması gerektiğine kanaat getirmiştir.


Petro’nun düşüncesi, bu Hanlıkların, masraflarını en azından bir ölçüde kendileri karşılayabilecek biçimde Rusya’ya bağlanması gerektiği idi. Bunun için askeri yöntemlere başvurduğu gibi, diplomatik yolları da denemiştir.


Petro’dan sonra, Rusya’nın Türkistan’da hâkimiyet kurma girişimleri devam etmiştir. Ancak Rusya’nın I. Petro’nun 1725 yılındaki ölümünden II. Katerina’nın iktidarına kadar (1762) yaşadığı çalkantılı dönem, bu siyasetin uygulanmasında farklı metotlara ratlanmasına neden olmuştur.


1741 yılında Rus Çarlığının yönetimini eline alan I. Elizaveta, İç Asya topraklarında Petro’ya ve Katerina’ya göre daha sert politikalar sürdürmüştür. Benzer politikalar, 1730-1740 yılları arasında Rusya’yı yöneten Anna İvanovna döneminde de sürdürülmekte idi. Anna İvanovna, Türkistan topraklarının askeri yöntemlerle fethi için görevlendirdiği İvan Kirilov ile Başkurtlar üzerinde bir zafer kazandı. İç Asya’da tutunabilmek için kaleler ve şehirler inşa etmekte olan Rusya, bu zafer üzerine, 1736 yılında bölgede Orenburg şehrini kurdu.


Mezkûr örnektekine benzer askeri yayılma hareketleri, II. Katerina dönemine kadar ayniyle devam etti. II. Katerina ise, yüzyılın son çeyreğinde bölgedeki Müslümanlarla daha sıcal ilişkiler kurmaya karar verdi. Bu nedenle İslami eğitime izin verildi.


Rusya’nın Türkistan topraklarına tam olarak yerleşmesi ise, ancak 19. yy’da mümkün olabildi. 1800’lerin başlarından itibaren sürdürülen savaşlarda Türkistan, Semerkant, Hive gibi pek çok önemli şehir işgal edildi ve bölge Rus egemenliği altına girdi.


B. 1916 ÖNCESİNDE TÜRKİSTAN’DA SİYASİ ve EKONOMİK DURUM

Birinci Dünya Savaşının sürmekte olduğu 1916 yılında, Rusya siyasi ve askeri bakımdan Türkistan coğrafyasına hâkim konumda idi. Bu hâkimiyete karşı, Rusya içerisinde Tatarcı, Türkçü ve İslamcı tepkiler de doğmaktaydı.


Ceditçilik olarak anılan yenileşme ve modernleşme hareketi, bu tarihte Kırım, Azerbaycan, İdil-Ural ve Türkistan’da kuvvet kazanmış, etkin bir rol oynamaya başlamıştır. Kültürel faaliyetlerde bulunan ve modern eğitimi öncelik olarak belirleyen ceditçiler, açtıkları okullarda ve çıkardıkları yayınlarda Rusya Türklerinin çağdaşlaşması gayesi için çalışmışlardır. Ceditçilik hareketi kuvvet kazanmış olsa dahi, Batı Türkistan 1916 yılında hâlen İslami düşüncenin de yoğun etkisi altındadır.


1916 yılına gelindiğinde Birinci Dünya Savaşı devam etmekte olduğundan iktisadi durumun ülke genelinde iyi olmadığı ve istikrarlı bir görüntü çizmediği aşikârdır. Bununla birlikte, Türkistan’da durum biraz daha uzun süredir bu şekilde devam etmekte idi.


Ruslar, kolonizasyona benzer bir süreçte İç Asya’ya yayıldıktan sonra sanayi devrimi ile birlikte yeni bir strateji de geliştirmişlerdir. Türkistan’daki geniş toprakları hammadde edinme amacı ile kullanmak, bu stratejilerin başında gelir.


Türkistan, Ruslar tarafından zirai hammadde yetiştirilen bir üs hâline getirilmiştir. Bilhassa pamuk üretimi, Türkistan köylüsünün temel meşgalesi olmuştur. Bu süreçte, üretimin artışı ile değeri düşen pamuk, çok ucuz fiyatlardan Rus pazarına aktarılmaktaydı. Rus sanayi bölgelerinde işlenerek tekstil ürünü hâline getirildikten sonra ise, tekrar bu bölgeye, bu kez işlenmiş ürün olarak ve çok daha pahalı fiyatlarla satılmaktaydı.


Türkistan köylüsü pamuk üretiminden kendisini geçindirecek bir gelir elde edemezken, ihtiyaçlarını karşılamak için yine Ruslardan mal almak zorunda bırakılmıştır. Sınai üretime katılması beklenen kesim ise, fabrikaların bulunmadığı Türkistan’da el ürünleri üretimi ile Rus mallarına karşı mücadele edememiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine doğru bütün pazarın yabancı tüccarların eline geçmesine benzeyen bu süreçte, Türkistan da ekonomik bağımsızlığını kaybetmiş ve yoksullaşmıştır.


C. 1916 ÖNCESİNDEKİ AYAKLANMALAR
Rus yayılmasına ve Rusya’nın bölgede uyguladığı politikalara karşı ilk ayaklanmalar, 1916 ayaklanmaları değildir.


1892 yılında Taşkent’te, yukarıda zikredilen sebeplerin de etkisi altında ufak çaplı bir ayaklanma hareketi gerçekleştirilmiştir. Ekonomik olarak zor durumda olan halk, bu dönemde yayılan veba ile de mücadele etmekte idi. Rus idaresi bu dönemde, veba salgınının önüne geçmek için bazı önlemler almıştır. Ancak alınan önlemlerin içinde cesetlerin yıkanmasını ve toplu hâlde mezarlıklara götürülmesini yasaklamak da vardır.[3] Yerel halkın hassasiyetleri düşünülmeden alınan bu önlemler, Taşkent’te önce bir protestoya, sonra ufak çaplı bir isyana yol açmıştır. Protestolara katılan sivil halkın üzerine ateş açılması ve bir kısmının öldürülmesi, tepkileri büyütmüştür. Rusya, bu ayaklanmayı, büyük sayıda tutuklamalar yapmak, önde gelenleri cezalandırmak, sürmek yoluyla bastırmıştır.


Bu isyanın ilerleyen yıllarda daha büyük isyanlara ve korkulduğu gibi, bağımsızlık mücadelesine dönüşmesini engellemek amacı ile Rus hükümeti, yaşananların siyasi bir tarafının bulunmadığını, ancak hükümet emrine karşı gelen bazı kişilerin cezalandırılmasından ibaret olduğunu deklare etmiştir.


Rusların yerel yöneticilere karşı takındığı tavrın olumsuz karşılanması, yukarıda zikredilen diğer sebeplerle de birleşince, 1898 yılında yeni bir isyan vuku bulmuştur. İsyan, Andican iline bağlı Mingtepe, Tacik, Kaşkar gibi köylerde başlamıştır.[4]


1898 isyanında, isyancılar kendilerine destek bulmak umudu ile Osmanlı’dan yardım istemek yoluna da gitmişlerdir. İsyanın Dükçi İşan olarak bilinen lideri, Osmanlı sultanına sunulmak üzere bir mektup hazırlatmış ve göndertmiştir. Ancak, eldeki bulgulara göre, bu mektup hiçbir zaman Osmanlı topraklarına ulaşamamıştır.


1898 isyanında görülen eylemler arasında, halkın hoşnut bulunmadığı bazı yerel yöneticilere yapılan saldırılar da göze çarpmaktadır. Demek ki bu isyan, yalnız Rus yönetimine değil, genel olarak bölgede sürdürülen kötü yönetime bir tepki idi ve isyancılar gerek Rus, gerek Türk yahut Müslüman olsun, hoşnut bulunmadıkları yöneticilerin tamamından kurtulmak niyetinde idiler.


1898 isyanı, aynı yıl içerisinde askeri yöntemlerle bastırıldı. İsyancılar yenilerek dağıtıldılar. Rusya, isyanın bastırılmasından sonra isyanın merkez bölgesi olan Andican’a yeni müfrezeler gönderdi. Ayrıca Tacik ve Kaşkar gibi köylerden yerel halk boşaltıldı ve yerlerine Rus köylüleri yerleştirildi.


D. 1916 İSYANININ SEBEPLERİ


Bütün isyanlar gibi, Rusya’da gerçekleşen 1916 isyanlarının da siyasi, idari, kültürel ve ekonomik sebepleri vardır. Türkistan halkını isyana teşvik eden sebepler de, aşağıdaki gibi sıralanabilir:
1-      Rusya’nın Türkistan’da pamukçuluğu yayma çabaları, halkı pamuk üretimi ile meşgul ederek hammadde ihtiyacını karşılamak amacı taşıyordu. Ancak artan pamuk üretimi pamuğun fiyatını düşürdüğü gibi, başkaca bir geliri de kalmayan köylülerin ekonomik durumunun bozulmasına yol açtı.
2-      Güçlü bir endüstriye sahip olmayan Türkistan’da, üretilen hammaddenin merkezi Rusya’ya taşınması ve burada işlenmesi, işlenen malların tekrar Türkistan pazarına sokulması, bu döneme kadar elde üretim ile mamul meydana getiren zanaatçı-tüccar Türkistanlıların ekonomik durumunu da geriletti.
3-      Birinci Dünya Savaşı, Rusya’nın savaş harcamalarını büyük ölçüde yükseltti. Rus yönetimi bu harcamaları vergilerin artırılması yolu ile karşılamaya çalıştı. Bu nedenle, 1 Ocak 1915’ten itibaren yerel halktan askerlik yapmamalarının karşılığı olarak fazladan %21 vergi alınması kararlaştırıldı. Ekonomik olarak zaten güç durumda olan halk, bu vergi ile yoksulluğa daha da fazla itildi.
4-      Yürütülen politikalar neticesinde kumaş fiyatları %300-400, şeker fiyatı %250, ayakkabı fiyatı %300-400 arttı. Yerel halkın bu ihtiyaçlarını başka yollarla karşılaması da imkân dâhilinde değildi.
5-      Türkistan’daki mahalli idarecilerin Rus yönetimi ile ilişkileri uzun süredir iyi değildi ve bu durum 1898’de olduğu gibi isyanlara yol açabiliyordu.
6-      19. yy’ın son çeyreğindeki veba salgınında olduğu gibi, Rus hükümeti politikalarında yerel halkın hassasiyetlerini yeterince dikkate almamakta idi.
7-      Gittikçe borçlanan köylüler, nihayetinde topraklarını da kaybetmeye başladılar. Rus yönetimi, Rus tüccarları ve yerel zenginler tarafından yürütülen sömürü politikaları neticesinde, topraksız köylülerin sayısında önemli bir artış yaşandı.


Bütün bu etkenlerin bir araya gelmesi, 1915’ten başlayarak, fakat esas patlamasını da 1916’da yaparak, yeni bir isyan dalgasının başlamasına sebep oldu.
E. İSYANIN COĞRAFYASI


1916 isyanları, daha önceki isyanlara göre çok daha fazla etki yaratmış ve çok daha geniş bir sahaya yayılmıştır. Daha önce yaşanan ayaklanmalarda isyan sahası Taşkent gibi şehirler veya Andican gibi bölgeler olabilmekte idi. Bu isyana ise, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler, Tacikler, Karakalpaklar ve Uygurlar katıldılar.


İsyan coğrafyasının merkezi, Hocend idi. Batı Fergana’da bulunan Hocend’den başka, bütün Fergana bölgesi, Maveraünnehir ve Kazak bozkırlarının bir kısmı da isyana sahne olmuştur. Yedisu (Yettisuv) bölgesi, Kırgızlar vasıtası ile yine isyan coğrafyası içinde yer alır. Son olarak, Maveraünnehir’in ötesindeki Türkmenistan bölgesi de, isyana katılan topraklar arasında yer alır.


Böylece, 1916 isyanlarının gerçekleştiği sahanın, aşağı yukarı bütün Batı Türkistan olduğunu söylemek mümkün olmaktadır.


F. 1916 İSYANLARI




İsyanlar, ilk olarak 4 Temmuz 1916 tarihinde Hocend’de başlamıştır.[5] Aralarında kadınlar ve çocuklar da bulunan ve Dedebay Meşeripov, Yahyahan Karı Alimhanov, İşanhan Mirza Ormov gibi insanların da önderlik ettileri 6-7 bin kişilik bir protestocu grup, 4 Temmuz 1916’da Hocend’de karakol binasını kuşatarak çalışmaya gitmeyeceklerini bildirdiler. Polis ve asker tarafından ateş açılarak dağıtılmaya çalışılan kalabalık, askerlerin silahlarını da ellerinden almaya çalıştı.


Bu olayın ardından, Semerkant’ta isyanlar patlak verdi. 5 Temmuz 1916’da Semerkant’a bağlı Angar, Ürgüt, Siyab, Hocaahrar gibi köylerde başlayan ve yine amelelik listelerinin yırtılması ile ortaya konulan tepkinin ürünü olan isyanlar, 7, 11 ve 12 Temmuz’da başka köylerin de katılımı ile yayılma eğilimi göstermeye başlamıştır. Bu ilk isyanlar, bazı yerel yöneticilerin öldürülmesine kadar varmıştır. Rusya’nın bu isyanları bastırmak için seçtiği yol, yine polisiye metotlar ve tutuklamalardır.


Bu tarihten sonra isyan Sırderya vilayetine, Karakalpakların yaşadığı Amuderya bölgesine yayılmıştır. İsyanın bastırılması amacı ile girişilen polisiye tedbirler, isyanların yayılmasının önüne geçememiş, isyanları alevlendirmiştir.


9 Temmuz 1916’da Fergana bölgesine de ulaşan isyan dalgası, burada, Andican kentindeki bir cami avlusunda ilk kıvılcımın ortaya çıkışını sağlamıştır. Rusya’nın seferberlik ilanını tanımadıklarını, emrin geri alınması gerektiğini, aksi hâlde yetkilileri öldüreceklerini ilan eden isyancılar, askerler tarafından açılan ateş ile dağıtılmaya çalışılmıştır. Bu olayda, her iki taraftan da ölenler olmuştur.


İsyanın yayıldığı şehirlerden bir diğeri Kokan’dır. İlçe kaymakamının öldürülmesi ile ortaya çıkan hareket, yakın köyleri de harekete geçirmiştir. Kadınların da katıldığı kalkışmalarda, hem Rus yönetimi hem de yerel yöneticiler hedef alınmıştır.


Bütün bu isyanlar süresinde tutuklamalar ve çatışmalar devam etmiştir. Ancak farklı bölgelerde birbiri ardına patlak veren isyanlardan birinin bastırılması, aynı anda bir diğerinin başlamasına engel olamamıştır.


Sağlıklı bir inceleme için bu isyanları ayrı başlıklar altında incelemekte fayda vardır.

1.      Hive İsyanı


Hive isyanı, esasında diğer isyanlardan farklı olarak öncelikle Hive Hanlığı’na yönelmiştir. İsyanın hedefindeki Hive Hanı, Taşkent’teki Rus yöneticilerden yardım istedi ise de bu talebine karşılık bulamamıştır. Seferberlik ilanı ile değil, daha çok yerel yöneticilerden memnuniyetsizlik ile açıklanabilecek bu isyan, Cüneyt Han’ın Hive’yi ele geçirmesinden sonra Rusların yerel yöneticilerle arabuluculuk yapması ile neticelenmiş gibi gözüktü. Ancak bir yıl sonra yeniden ayaklanan Türkmenler, bu kez karşılarında güçlü bir Rus birliği buldular. Cüneyt Han bu olaydan sonra İran’a kaçtı ve Bolşevik devrimine kadar orada kaldı.

2.      Türkistan Genel Valiliği İsyanı


28 Temmuz 1916 tarinde, Çar’ın seferberlik ilanının haberi Taşkent’e ulaştı.[6] Askere almaların başlayacağını ve ayrıca halkın siper kazmak gibi işlerde çalıştırılacağını öğrenen halk, Hocend ve Semerkant’ta ayaklandı.


11-17 Temmuz 1916 tarihleri aralığında, Türkistan Genel Valiliği’ne bağlı köylerde birer birer isyan çıkmaya başladı. İlyatan, Uyçi, Uygur, Meşed, Taşkurgan, Tepekurgan, Peşjaran, Aşağı Almaz, Cindaul, Kızıl Ravat, Yarkurgan, Hanavat, Pap, Cadak, Varzik, Car Bulat, Yukarı Aşt ve Aşağı Aşt köyleri isyana katıldı.


Semerkant dışında, Taşkent’te de isyanlar baş gösterdi. Taşkent’teki ayaklanma haberi Çizah’a ulaştığında, buradaki imamların da teşvikleri ile Çizah da bütün köyleri ile isyana katıldı.


Bu ayaklanmalar, nihayetinde bastırıldı. Ancak ayaklanmalar neticesinde Rusya Türkistan Genel Valiliği’nden toplamak istediği 250.000 kişi yerine, 123.000 kişi ile yetinmek zorunda kaldı.

3.      Kırgız İsyanı


Semireçye (Yettisuv) bölgesinde hayvancılık ile uğraşan Kırgızlar, Türkistan’ın geri kalanına göre maddeten daha iyi durumda idi. Ancak bölgeye Rusların ve Ukraynalıların yerleştirilmesi bölgedeki Kazak ve Kırgızların meralarını azaltmış ve ekonomik dengeyi bozmuştu.[7]


Bölgede 1916 yılının sonuna kadar önemli bir yekûn tutan toprak müsadereleri yapıldı.[8]


Ekonomik durumun bozulmasından ötürü memnuniyetsiz olan ve hâlihazırda Rus yönetimine sempati beslememekte olan halk, 8 Temmuz 1916’da işçi celbine ilişkin haberi aldı. Bunun neticesinde, 6 Ağustos 1916 tarihinde Bişkek’te ayaklanma başladı. Bişkek’te başlayan ayaklanma kısa sürede çevreye yayıldı.


Bölgedeki ayaklanmalar silah zoru ile bastırıldı. Bu ayaklanmalar sırasında Kırgızlar ellerindeki hayvanların önemli kısmını kaybettikleri gibi, 30.000’den fazla fertlerinin ölümü ile karşılaştılar. Rus kaybı ise, asker ve sivil idareci dâhil olmak üzere, 3.000’den fazla ölü ve yaralı idi. Ayaklanma neticesinde büyük kayıplar veren Kırgızlardan bazıları, çareyi komşu Çin’e kaçmakta buldular.

4.      Türkmen İsyanı


Türkmenlerin işçi celbine dair karara gösterdikleri tepki, diğer Türkistan bölgelerindeki tepkiye nazaran daha yumuşak olmuştur.[9] Ancak karar yine de huzursuzlukla karşılanmıştır ve bazı Türkmen boyları İran ve Afganistan’a kaçmaya başlamıştır.


İlerleyen zamanlarda Türkmenler ve Ruslar arasındaki ufak çatışmalar da büyümeye başlamıştır. Türkmenlerin toplu hâlde polis merkezlerine saldırmaları şeklinde büyüyen isyanlar, Rusların sert askeri müdahaleleri ile karşılandı. Bölgede bulunan Aziz Çapıkov gibi Türkçüler, Rus aleyhtarı olan bu mücadeleyi sürdürmeye gayret etmişlerdir. Türkmen vilayetlerinde isyanlar uzun müddet devam etmiş ve birçok Rus’un öldürülmesine neden olmuştur.


Türkmen isyanının bastırılması ise, General Madridov komutasındaki altı piyade taburu, 1.500 süvari ve 18 top ile gerçekleştirilmiştir. İsyan bastırıldıktan sonra isyana katılan Türkmenler öldürülmüştür ve birçok Türkmen köyü yakılmıştır.

5.      Kazak İsyanı


Şubat 1917’ye kadar Türkistan’a yerleştirilen Rusların önemli kısmı Kazak topraklarına iskân edilmişti. Sürdürülen nüfus ve iskân politikaları ile Kazakistan’ın demografik yapısının değiştirilmesi, aynı zamanda ekonomik yapının da değiştirilmesi anlamına gelmekte idi. 1916 yılında bütün Kazakistan nüfusunun %35’i Slavlardan müteşekkildi. %35’lik bu nüfus, toprakların ise %75’ini kullanmaktaydı.[10]


Nüfus çoğunluklarını ve topraklarını kaybeden Kazaklarda, bu nedenle bir memnuniyetsizlik gözlemlenmekte idi. Bu memnuniyetsizlik Taşkent’teki isyanın duyulmasından sonra Kazaklarda da kendisini isyan olarak gösterdi.


Akmolinsk (Akmolla) ve Semipalatinsk (Semey) gibi önemli Kazak merkezlerinde isyanlar başladı. Bu bölgedeki isyanların çıkışı, 1916 senesinin Eylül ayında meydana gelmişti. En şiddetli ayaklanma ise, Turgay oblastında gerçekleşti. Kendi aralarında yaşadıkları geçimsizliklere son veren Kıpçak, Narman ve Argun boyları, Ruslara karşı harekete geçtiler.


Kazak isyancılar Köce Köl’de bir Rus birliğini mağlup ederek çekilmek zorunda bıraktılar. Turgay’a yönelik hücumlar ise 5 Kasım 1916’ya kadar sürdü. Bu tarihte General Lavrenteev komutasındaki bir kolordu takviye birlik olarak bölgeye ulaştı. Kalabalık ve organize olan bu kuvvet, isyancıları Turgay’dan uzaklaştırdı. Kazak isyanı, bu tarihten sonra kısa süre içerisinde dağıldı.


G. İSYANLARIN SONUÇLARI


1916 isyanları, her iki taraf açısından da yıkıcı sonuçlar doğurdu. Rusya Türkleri, bu isyanlarda büyük kayıplar verdiler. Yalnızca Kırgızların kaybı 30.000’i aşıyordu.


İnsan kayıplarının yanında, birçok köyün yakılması ve hayvan sürülerinin telef olması gibi neticeler, Türkistan halkının yaşam standartlarını daha da düşürdü. Ancak daha sonra, 1930’lara kadar sürecek olan Basmacı hareketleri, bu isyanlarda kendisini gösteren motivasyonun da etkisi ile Rusya’da Türk-Müslüman bağımsızlık hareketlerinin simgesi hâline geldi.


İsyanın sonuçları Ruslar açısından da olumlu olmamıştır. İnsan kayıpları Türklere göre çok daha az olan Ruslar, bu isyanlardan daha çok stratejik olarak zararlı çıkmışlardır. Birinci Dünya Savaşı sürerken meydana gelen bu isyanlar, Rusların bazı birliklerini savaş sahasından çekerek Türkistan bölgesine kaydırmalarına neden olmuştur. Bu nedenle, Rusya’nın cephelerdeki pozisyonu da zayıflamıştır.


Bolşevik devrimine giden yolda, Rus Çarlığı’nı, başka birçok etkenle birlikte bu isyanların da zayıf düşürmüş olduğunu söylemek, sanıyoruz ki yanlış olmayacaktır.


KAYNAKÇA

DEVLET, Nadir, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999.
TOGAN, Zeki Velidi, Hâtıralar – Türkistan ve Diğer Müslüman Doğu Türklerinin Milli Varlık ve Kültür Mücadeleleri, İstanbul 1969.
VERNADSKY, George, Rusya Tarihi, (çev. MIZRAK, Doğukan; MIZRAK, Egemen Ç.), Selenge Yayınları, İstanbul 2009.
ZİYAEV, Hamid, Türkistan’da Rus Hâkimiyetine Karşı Mücadele, (çev. ÇELİKBAY, Ayhan), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2007.


[1] ZİYAEV, Hamid, Türkistan’da Rus Hâkimiyetine Karşı Mücadele, (çev. ÇELİKBAY, Aydın), Ankara 2007, syf. 46-47.
[2] VERNADSKY, George, Rusya Tarihi, (çev. MIZRAK, Doğukan; MIZRAK, Egemen Ç.), İstanbul 2009, syf. 206.
[3] ZİYAEV, syf. 327.
[4] ZİYAEV, syf. 345.
[5] ZİYAEV, syf. 361.
[6] DEVLET, Nadir, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), Ankara 1999, syf. 234.
[7] DEVLET, syf. 238
[8] Bkz. İstoriya Kirgizii, syf. 560’a atıf yapan DEVLET, syf. 238.
[9] DEVLET, syf. 239.
[10] DEVLET, syf. 241

3 Response to "Rusya'da 1916 İsyanları"

Bvray Says:

Enver Paşa da bu isyanlara katılan en parlak figürlerden biriydi muhtemelen. Lakin Asya'daki macerası pek uzun sürememiştir.

Burçin Aydoğdu Says:

Basmacı (Basmaçestvo) isminin siyaseten Ruslar tarafından özellikle seçilmiş olabileceğini de düşünüyorum. Baskıncı anlamına gelen bu kelime hafiften 'çapulcu' anlamı da taşıyor. İsyanların yerel halk gözündeki itibarını düşürmek için Ruslar tarafından kullanılmış, yaygınlaştırılmış bir isim olabilir çünkü Ruslar için en kritik unsur zaten ekonomikman bitik olan yerel halkın bu direnişe verdiği desteği kesmesiydi. Tabi bu sadece bir tahmin.

Açuk Bitig Says:

Basmacı ve elbette Basmaçestvo, gerçekten Rusların verdiği bir ad olsa gerek. İlk kullanımı Ruslara mı aittir, bilemiyoruz fakat hareketi yürüten cenahta bu ad değil, "Korbaşılar" adı kullanılmaktaydı.

Yorum Gönder