Türk Takviminde Yılların Nitelikleri

Gönderen Açuk Bitig , 13 Kasım 2011 Pazar 02:47

"12 hayvanlı takvim" olarak da bilinen Türk takvimi, Türkler, Çinliler ve onlara yakın halklar tarafından kullanılan bir takvim sistemidir. Sistemin kökenine dair çeşitli halk rivayetleri olsa da bu sistemin hangi dönemde hangi toplum tarafından ortaya konulduğunu kesin olarak söylemek güçtür. Konu üzerinde çalışan en önemli isim, herhâlde Eduard Chavannes'dır ki o, bu takvimin Türklerden Çinlilere geçtiği kanaatindedir.

Miladi bir yılın karşılığının Türk takvimindeki karşılığını bulmak için şuradaki yazımızdan faydalanabilirsiniz: http://acukbitig.blogspot.com/2010/12/miladi-takvimden-turk-takvimine-cevirme.html

Türk takvimi bir Güneş takvimidir. Bu takvime göre zaman, on iki yıllık bir döngüyü takip eder. On iki yılın her biri bir hayvan tarafından nitelenir. Bu hayvanlar sırası ile; sıçan, öküz (yahut sığır), pars, tavşan, ejder (yahut balık), yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve domuzdur. Sıçan yılı ile başlayan devir, domuz yılı ile sona erer.

Bagatur Çigsi Yazması

Gönderen Açuk Bitig , 17 Eylül 2011 Cumartesi 17:57

Turfan yazmaları arasında bulunan runik Türk yazılı Türkçe metinlerden olan aşağıdaki yazma hakkında şimdiye kadar kesin bir transkripsiyon sunulamamıştır. Hüseyin Namık Orkun, "Eski Türk Yazıtları"(1) adlı eserinde sorunu büyük ölçüde çözen bir transkripsiyon sunmuşsa da, oldukça özensiz yazılmış olan yazmanın bazı kısımları hâlen tartışmalıdır.(2)

Biz, âcizane transkripsiyonumuzu ve çevirimizi aşağıdaki şekilde sunuyoruz.

Rusya'da 1916 İsyanları

Gönderen Açuk Bitig , 21 Ağustos 2011 Pazar 18:31

Rusya’nın Asya’da sürdürdüğü kolonizasyon çalışmaları olarak da ele alınabilecek olan Türkistan’ın işgali, sonrasındaki süreçte birçok isyana sebep olmuştur. Bu isyanlar bazen siyasi, bazen kültürel, bazı zamanlarda ise ekonomik nedenlerden kaynaklanmıştır. Bolşevik Devrimine kadar geçen süre içerisinde, Petro’nun şekillendirdiği Asya’da hâkimiyet projesini takip eden Rusya, sanayi devriminden sonra bölgedeki politikaları ile isyanların çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Söz konusu isyanlar içinde en geniş bölgeye yayılan ve en büyük etkiyi yaratan isyanlar, 1916 yılında başlayan isyanlardır. Neredeyse bütün Batı Türkistan coğrafyasını kapsayan bu isyanlar, Rusya Türklerinin Çarlık politikalarına karşı geliştirdiği tepkilerin en şiddetlisidir.

1916 isyanları, bu çalışma içerisinde siyasi gelişimi ile, neticeleri ile ve en önemlisi, ekonomik sebepleri ile incelenecektir.

SSCB dönemine kadar İç Asya Türkleri ile Ruslar arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası olan 1916 isyanlarını anlayabilmek için, öncelikle Rusya’nın bölgeyi ele geçirişini ve bu dönemden sonra sürdürdüğü bazı politikaları incelemekte fayda vardır.

Gökler ve Yerler: Türk Düalizmine Giriş

Gönderen Açuk Bitig , 23 Temmuz 2011 Cumartesi 01:12

Türk mitolojisi, tekli, ikili, dörtlü ve çoklu bir sistem üzerine kurulmuştur. Çoklu bir sistemdir çünkü kainattaki bütün ruhlar irade sahibidir. Dörtlü bir sistemdir çünkü dünyanın varlığı dört ana yön üzerinden düşünülmüş ve mevsimlerden vakitlere kadar her şey bu dört parçaya pay edilmiştir. İkili bir sistemdir çünkü bu kainattaki her varlık ya aydınlık taraftadır yahut karanlık taraftadır. Bütün bunlara rağmen tekli bir sistemdir çünkü tüm bu saydıklarımız arasında bir uyum söz konusudur.

Düalist sistemler genellikle iyi ve kötünün mücadelesini konu edinir. Hürmüz ile Ehrimen arasındaki savaş, klasik düalizmin en açık örneğidir. Hürmüz (Ahura Mazda) saf ışıktır ve saf iyiliktir. Kötülük onda bulunmaz. Ehrimen ise kötülüklerin kaynağıdır. Bu nedenle Hürmüz ile Ehrimen arasında bir savaş sürüp gider. Bu savaş sonunda Hürmüz tarafından kazanılacak, yeryüzüne iyilik hâkim olacaktır.

Hun Bayrağı, Katalan Atlası ve Yecüc Mecüc

Gönderen Açuk Bitig , 22 Haziran 2011 Çarşamba 21:48

On altı Türk devleti, bu devletlerin bayrakları ve kurucularının resimleri... Bu, baştan sona tutarsız, baştan sona mesnetsiz bir hikâyedir. Bu hikâye hâlâ anlatıldığı için, onun yanlışlığını tekrar tekrar hatırlatmak mı gerekir, yoksa bu hikâye defalarca eleştirildiği için artık üzerinde durmamak ve hikâyeyi ölüme terk etmek mi gerekir?

Hatice'ye değil de neticeye bakacak olsaydık Cezmi Yurtsever'in "Çin Bayrağı Nasıl Hun Türklerine Mal Edildi!" başlıklı yazısının eleştirisi ile hiç uğraşmazdık. Bu yazının sonuç önermesi, Hun bayrağı olarak sunulan çizimin gerçekte Hunların bayrağı olmadığıdır ki buna itirazımız yoktur. Fakat, ilginç iddialarıyla ara ara gündeme gelen Cezmi Yurtsever'in bu yazısı büyük hatalar barındırdığı için, bu hataları tespit ve teşhir etmek gerekiyor.

Nogaylara Dair Bir Osmanlı Bedduası

Gönderen Açuk Bitig , 2 Mayıs 2011 Pazartesi 23:19

Batı Türkistan-Hazar bölgesinin Türk kavimlerinden olan Nogaylar, tarihlerinin en zor zamanlarını 16. yy'da yaşadılar. 16. yy ortalarında kendilerini siyaseten ikiye bölünmüş hâlde bir taht kavgasının içinde bulan Nogaylar, büyük bir kıtlık nedeniyle hayatlarını kurtarma telaşına düştüler. Sürülerini kaybeden, iktisadi istikrarları yok olan ve açlığa mahkum olan Nogaylar, Astrahan bölgesine ve çevreye yayıldılar. Çocuklarını ölümden kurtarmak için köle olarak sattılar. Yine de, Nogay nüfusunun yarıya yakını bu dönemde hayattan ayrıldı.

Bu tarihlerde meşhur Osmanlı amirali Sidi (Seydi) Ali Reis, büyük seferinden dönmekte idi. Mangıt (Manğıt, Nogay) ve Özbeklerin yağma saldırısına uğradı. Bu olay üzerine, aşağıdaki Çağatayca manzumeyi kaleme aldı:

Murat Bardakçı'ya İki Eleştiri

Gönderen Açuk Bitig , 30 Mart 2011 Çarşamba 19:58

İnsanın konuşurken hata yapması yazarken hata yapmasından çok daha kolaydır. Biz de bu yüzden Açuk Bitig'de daha çok yazılarda yer alan hatalara yer veriyoruz. Ancak konuşmalardaki hatalar da sık sık dile getiriliyorsa, artık o hatanın da eleştirilmeye değer olduğuna kanaat getiriyoruz. Kendinden ve bilgisinden emin olan Murat Bardakçı'nın iki hatasını da bu nedenle, onun üslubuna göre daha hafif bir üslupla tespit ve teşhir etmek niyetindeyiz.

MUHTESİP: Türk Yazıtları

Gönderen Açuk Bitig , 26 Mart 2011 Cumartesi 17:21

MUHTESİP: Türk Yazıtları: "Selahattin Duman bugünkü yazısını tarihsel atıflarla süslemiş: Orhun Kitabeleri en eski yazıtlar.. Bereket ahali yazıyla geç tanıştı.. Tam ..."

Türk Mitolojisinde Yönler ve Simgeleri

Gönderen Açuk Bitig , 25 Mart 2011 Cuma 23:28

Anonim bir felsefe olarak değerlendirdiğimiz Türk mitolojisi ve Türk kozmolojisi, diğer mitolojiler gibi, yıldızlardan ve gökbiliminden önemli ölçüde etkilenmiştir. Gökyüzünün ilahi bir anlam taşıdığı bu sistem içerisinde, evrenin tasarımı evvela bir mekân tasarımıdır. Bu tasarımda evrenin on yönü bulunur: Dört ana yön, dört ara yön, üst yön ve alt yön.

On yön arasında saydığımız dört ana yön, kendilerine has simgelere sahiptir. Doğu, güney, batı ve kuzey yönlerinin birer yıldız, renk, hayvan, vakit, mevsim ve madde (element) simgesi bulunur.

Doğu yönünün rengi mavi, hayvanı mavi ejder (kök luu), mevsimi bahar, vakti sabah, elementi ağaç ve yıldızı Igaç Yultuz olarak adlandırılan Jüpiter'dir.

Kuzey yönünün rengi siyah, hayvanı kara yılan, mevsimi kış, vakti gece yarısı, elementi su ve yıldızı Suv Yultuz olarak adlandırılan Merkür'dür.

Güney yönünün rengi kırmızı, hayvanı kızıl saksağan (kızıl sagızgan), mevsimi yaz, vakti öğle, elementi ateş ve yıldızı Ot Yultuz olarak adlandırılan Mars'tır.

Batı yönünün rengi beyaz, hayvanı ak pars (ak bars), mevsimi güz, vakti akşam, elementi maden ve yıldızı Erklig olarak adlandırılan Venüs'tür.

Tüm yönlerin ortasında bir merkez alan bulunmaktadır. Bu merkezin rengi sarı, elementi toprak ve yıldızı Sarı Orunguluk olarak adlandırılan Satürn'dür.

Mirşanist Tarih 5 - Beyaz Piramit

Gönderen Açuk Bitig , 12 Mart 2011 Cumartesi 17:30

Türkiye'de Kazım Mirşan tarafından meşhur edilen, daha sonra Oktan Keleş'in de üzerinde saha araştırması yaptığı iddia edilen Çin piramitleri (Çin'deki Türk piramitleri, Beyaz Piramit vb. şekillerde de adlandırılıyor.) tarihten mite geçiş gibi ters bir diyalektik izleyen Türk halkının büyük ilgisini çekti. Televizyon kanallarında uzun uzun tartışılan konu, ilgilenenler için aslında o kadar büyük bir gizem değil. Fakat pek az kimsenin işin doğrusunu söylediğini, forumlarda, çeşitli internet sitelerinde yanlış bilgilerin süratle yayıldığını, Wikipedia gibi çok ziyaretçisi olan sitelerde dahi konunun yanlış aktarıldığını düşünerek, bazı harcıâlem bilgileri buraya kaydetmek istedik.

His Story

Gönderen Açuk Bitig , 9 Şubat 2011 Çarşamba 23:09


Ali Öztürk'ün yazdığı, Pozitif Yayınları tarafından basılan "Çağların İçinden Türk Destanları" adlı kitabın tanıtım bülteninde "Tarih kelimesi İngilizce de History, O'nun hikâyesi anlamındadır." şeklinde bir cümle yer alıyor.


Eleştirimiz elbette lokatif ekinin ayrı yazılmasına ve özel ad yerine kullanılan "o" zamirinden sonra gelen çekim ekinin kesme işareti ile ayrılmasına ilişkin değil, cümlenin esasına ilişkin.

"Tarih" kelimesinin İngilizcesinin "history" olduğu doğrudur. Ancak "history" sözcüğü "onun hikâyesi" anlamına gelmez. "Onun hikâyesi"nin İngilizce karşılığı "his story" şeklindedir.

"History", "his story"nin kısaltması değildir. Sözcük Latince üzerinden İngilizceye geçmiştir. Eski İngilizcede "historie", Latincede "historia" şeklinde yer alır.

Plinius meşhur eseri Naturalis Historia'yı yazdığında henüz ortada ne "onun" anlamındaki bir "his" sözcüğü ne "hikâye" anlamındaki bir "story" sözcüğü ne de İngilizce diye bir dil vardı.

Burada konu edilen eleştiri esasında Açuk Bitig'in ilgi alanında bulunmuyordu. Ancak eleştiri konusu hatanın ilgili olduğu kitap ilgi alanımıza girdiğinden, bu yazıyı yazmayı doğru bulduk. Kitabın tanıtım bültenindeki cümlenin yazarını bilmiyoruz. Sanıyoruz ki Ali Öztürk de eserinin tanıtımındaki bu hatadan dolayı dilhun olmuştur.

Kül Tigin mi Köl Tigin mi?

Gönderen Açuk Bitig , 4 Şubat 2011 Cuma 18:04

Türklerin İslam öncesi tarihlerine ilişkin isimlerin nasıl okunacağının tespiti çoğunlukla zorlu bir iş olmuştur. Bu isimlerin bir kısmı Türk kaynaklarında hiç geçmez, biz onları yabancı (ekseriyetle Çince) kaynaklardan alırız ve ya o şekli ile kullanırız ya da Türkçe okunuşunu ancak tahmin ederek, bu tahminimizle söz konusu tarihi şahsiyetleri isimlendiririz. Türkçe kaynaklarda geçen isimlerin ise bir kısmı açık olmakla birlikte (örn. Bilge Kağan) bir kısmının nasıl okunacağı tartışmalıdır.

İlteriş Kağan'ın (Kutlug Şad) ve İlbilge Katun'un oğlu, Bilge Kağan'ın kardeşi olan meşhur prensimizin adı da tartışma konusudur.

Ahmet Bican Ercilasun ve Saadettin Gömeç bu ismi "Köl Tigin" olarak okur ve yazar. Talat Tekin ve Muharrem Ergin "Kül Tigin" diye okurlar. Mezkûr isim Ahmet Taşağıl'da ve Bahaeddin Ögel'de Kül Tegin diye geçer.

İsmin ikinci parçasının yazımında "i" tamgasına yer verildiğinden dolayı, biz esas tartışmanın burada değil, ilk parçada yaşandığını düşünüyoruz. Bu yüzden bu yazıda ele alınacak tartışma da "Kül mü, Köl mü?" tartışmasıdır.




Monoteizm İddiası

Gönderen Açuk Bitig , 6 Ocak 2011 Perşembe 02:53

Eleştiri konusu yapacağımız yazı biraz eski. Fakat, blogumuzun da konusu itibariyle güncelin peşinde olduğunu söyleyemeyiz. Bu yüzden, bu yazıyı da es geçmek istemedik.

Tarih ve Düşünce dergisinin Mart 2000 sayısında yayımlanan, Şaban Kuzgun tarafından yazılmış, daha sonra başka araştırmacılarca da kaynak alınmış "Atalarımız Şamanist Değildi" başlıklı yazıya itirazlarımız var.

Önce bir çelişkiyi ifşa ederek başlayalım. Yazı, şu tespitle başlıyor: "Başlangıçtan günümüze kadar tarih sahnesine çıkan dinsiz hiçbir toplum veya milleti tesbit etmek mümkün değildir."

Oysa, birkaç paragraf sonrasında geçen şu cümleye bakınız: "Şamanizm Türkler'den ziyade Moğollar, Tunguzlar vb. kavimlerde görülen ilkel bir büyü sistemidir ve asla bir din hüviyetinde değildir."

Moğolların henüz Budist olmadığı dönemden bahsediyorsak, Moğollar Şamanist ise, Şamanizm bir din değil ise, Moğollar arasında başka bir inanç da henüz yerleşmemişse, Moğollar dinsiz olmuyor mu? Şaban Hoca böylelikle, ilk cümledeki tespitine ters düşmüyor mu?

Eski Türklerde Cennet Kavramı ve Uçmak Sözü

Gönderen Açuk Bitig , 3 Ocak 2011 Pazartesi 07:12

Tengricilik çevresinde şekillenen Türk Şamanizmi (İsimlendirme tartışması için bkz. Eski Türk İnancının Adlandırılması Sorunu) organize bir din olarak ortaya konulmamış, tedvin edilmemiş, peygamberlerin sözleri yahut kutsal kitapların hükümleri ile sınırlanmamıştır. Türk kültürünün içinden doğan bu inanç, bu sınırlanmaksızlığıyla Türk kültürünün geçirdiği değişimlere de ortak olmuştur. Bu yüzden, eski Türk dininden veya Türk mitolojisinden bahsederken, belki tek bir "gerçek"ten bahsedebiliriz, fakat tek bir "hâl"den bahsedemeyiz. "Eski Türklere göre bir 'cennet' var mıydı?" sorusuna vereceğimiz yanıt da Türk tarihindeki kesintisiz içtimai değişimin ve gelişimin hangi noktasını araştırdığımıza göre değişecektir.