İlk Türk Şehrinin Kısa Öyküsü

Gönderen Açuk Bitig , 18 Aralık 2010 Cumartesi 22:14

İçinde bulunduğunuz zaman dilimi Orta Çağ ise ve yaşadığınız topraklara İç Asya deniliyorsa, sizin için iki yol vardır: Ya atınızla bir olur ve ömrünüzü onun üzerine savaşarak geçirirsiniz ya da bir yerde meskûn kalır ve birilerinin sizin için gelmesini beklersiniz.

Miladi 744 yılına kadar hiçbir Türk kavmi, ikinci seçeneği tercih etmemişti.


Göktürkler (Kendi adlandırmaları ile Türük yahut Türk, Çinlilerin deyişi ile Tu-kiu yahut Tu-cue) 6. yy'ın ortalarında başlayan ve yaklaşık iki yüz yıl süren hâkimiyetleri boyunca gerek idari bakımdan gerekse kültürel açıdan geleneksel bir görünüm arz ettiler. Wolfram Eberhard, onların hakkındaki kültür maddelerinin Hunlar (Asya Hunları, Hsiyung-nu, Şuñ-nu) hakkındaki kültür maddeleri ile aynı olduğunu söyler. Gerçekten, Göktürk toplum yapısı, zamanın getirdiği ve gerektirdiği kaçınılmaz değişimler haricinde, Hun toplum yapısı ile büyük benzerlik gösterir ve Göktürk devlet yapısı, Hun devlet yapısının biraz daha merkezileştirilmiş bir kopyası gibidir.

Türklerin ve bilumum Asya kavimlerinin kullandığı "On İki Hayvanlı Takvim", üç yüz altmış beş gün üzerinden hesap edilen ve on iki yılda bir devreden bir takvimdir. Her yıla bir hayvanın adı verilir ve bu isimler tesadüfi değildir. Her hayvan, kendi olumlu yahut olumsuz özelliklerini adını verdiği yıla taşır. İnanç odur ki maymun yılında halk arasında düşmanlık çıkar. Maymun yılı, yıkım ve kargaşa getirir.

744, bir maymun yılıydı.

Doğu Göktürk Kağanlığı 742 yılından beri Uygur, Dokuz Oğuz, Basmıl ve Karluk ittifakının hedefi hâlindeydi. 744 yılında Basmıllar Ozmış Kağan'ı öldürdü ve kafasını kesti. Kağanın öldürülmüş olması bir yana, kafasının kesilmesi, isyanın savaştan dahi daha kesin olan göstergesiydi. Müttefikler bu hareketleri ile Göktürk kağanının "Tanrıda kut bulduğu"nu kesin olarak inkâr etmiş oluyorlardı.

Göktürkler arasında bu savaşın kazanılacağına dair inanç kaybolmuştu. Bir kısmı direnmeyi tercih ederken, diğer bir kısmı Basmıllara itaat etti ve Basmıl hanının askeri olmayı seçti. Böylece Göktürkler, bu son anlarında dahi ikiye bölünmüş oldular.

Bir yıl sonra yeni Göktürk kağanı da Uygurlar tarafından öldürüldü. Bu kez sonuç kesindi. Göktürk Kağanlığı tarihe karıştı. Kutsal Ötüken toprakları Uygur hâkimiyetine geçti.

Bu dönem, Uygurların yerleşik hayata geçtikleri dönemdir. Ordu-Balık (Karabalgasun, Khar Balgas) Uygurlar tarafından kuruldu ve başkent olarak benimsendi. Şehrin inşasında, Türk kozmoloji anlayışını yansıtan bir plan benimsendi ki bu konuyu ayrı bir yazıda inceleyeceğiz.



756 yılında, Çin ülkesi isyanlarla boğuşuyordu. İmparator, tacını ve belki de hayatını kurtarabilmek için, Uygurlardan yardım istemek zorunda kaldı. Bögü Kağan teklifi kabul ederek ordusunun başında harekete geçti. 757 yılında isyancılara karşı art arda kazanılan zaferler neticesinde asiler dağıtıldı. İsyanın başını çeken An Lu-Shan, kendi askerleri tarafından öldürüldü.

Uygurların bu başarılı askeri harekatı çok önemli bir olayın da başlangıç noktası olmuştu. Bögü Kağan seferden dönerken, yanında birilerini daha getirdi: Maniheist rahipler.

Kısa bir süre sonra Maniheizm Bögü Kağan tarafından devlet dini olarak kabul edildi. Karabalgasun'a bir Mani tapınağı inşa ettirildi. Maniheizm halka ancak folklor düzeyinde ulaşabilmiş olsa da, aristokrat kesim tarafından coşkuyla benimsendi. Maniheistler, eskiden kan akan bu topraklarda barış ve huzurun vücut bulacağını, tarım sayesinde topraklarının ihya olacağını düşünüyorlardı.

Ancak Mani dininden hoşlanmayanlar pek az değildi.

Maniheizm, Zerdüştlüğün rakibi idi. Müslümanlar topraklarında bu "küfrün" yayılmasını istemiyorlardı. Hıristiyanlar, bu dini heteredokslar için muhtemel bir sapma istikameti olarak görüp tedirgin olmuş olmalılar. Konfüçyanistler ve Tengriciler geleneklerine bağlı idiler. Budistler ise, Buda'yı şeytan olarak tasvir eden Maniheizmin açıkça düşmanıydılar.

Uygurlar Maniheizme geçmekle, çevrelerindeki bütün toplumları rahatsız ettiler. Mücadele bu noktadan sonra sertleşti. İyi başlayan Uygur-Çin ilişkileri dahi bozulmaktaydı.

Sonunda isyan baş gösterdi. Kırgızlar ayaklanarak artık Uygur hâkimiyetini tanımadıklarını beyan ettiler. Üstelik, bununla da yetinmeyerek Uygur kağanını açıkça tehdit ettiler. Kağan bu tehditlere karşı önlem almak istediyse de umduğu desteği bulamadı. Buyruğunun bir kısmı isyancılara karşı sempati besliyordu. Uygur yönetim kademesinde tam bir karmaşa hâkimdi ve otoriteden eser kalmamıştı. Nihayet 840 yılında, Uygur başkenti Karabalgasun Kırgızlar tarafından ele geçirildi. Uygurlar Çin'den destek istedilerse de umduklarını bulamadılar. Mağlubiyet, doğal bir netice olarak açlığı da getirmişti. Uygurlar tamamen dağıldılar ve bu tarihten sonra yoğun olarak Doğu Türkistan'a yerleşmeye başladılar. Esas hikâye bundan sonra başlayacaktı.

Ordu Balık ise, Kırgızlar tarafından yıkıldı.

Bu arada, hatırlatmadan geçmeyelim: 840 yılı, bir maymun yılıydı.



Share|

_________________________________________________
Kaynakça:
-EBERHARD, W., (çev. Uluğtuğ, N.), Çin'in Şimal Komşuları, Ankara 1996
-GÖMEÇ, S., Uygur Türkleri Tarihi, Ankara 2009
-GUMİLYOV, L. N., (çev. Batur, D. Ahsen), Eski Türkler, İstanbul 2003
-TOGAN, A. Z. V., Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981

0 Response to "İlk Türk Şehrinin Kısa Öyküsü"

Yorum Gönder